Farewell



 Yani aslında çok yalnızdım. Bu hiçbir şey yapmayıp habire bir şeyleri o uzak, güzel geleceğe ertelediğim, bir şeylere başlamaya kalksam odaklanamayıp kaygılandığım ve nihayetinde bırakıp ıvır zıvırla vakit geçirmeye devam ettiğim o buhranlı günlerimde, hiç olmadığım kadar yalnızdım. Etrafımda bak bir de hayatı böyle yaşamak da var, hayatın böyle güzel yanları da var diye beni güdüleyecek bir çevrem de yoktu. Oldum olası böyleydi ya zaten benim hayatım. Güzel bir etkinlik, bir gezi falan olur mesela ilgimi çekecek, ben başvuru tarihi geçtikten sonra duyarım falan. Yani tamam, ben genelde de hemen her şeye geç kalırım ama insan günübirlik bir etkinliğe de mi geç kalır, en son duyan olur ya hu. - İşte bunlar hep kaliteli bir çevre eksikliğinden de neyse. - Türgev'in workshopları varmış mesela geçtiğimiz ağustos ayı, Instagram'dan tesadüfen öğrendim. Sosyal medya da olmasa hiç haberimiz olmayacak ya böyle işlerden, o da ayrı bir konu. Demem o ki ben öğrenene kadar tüm o geziler, o şirin workshoplara başvuru süresi elbette ki geçmişti. Ben yine her zamanki gibi koca bir yazı daha telefona, bilgisayara bakarak geçirdim böylece. Mükemmel. 

Dedim ya işte geçen sefer de, hiç böyle hayal etmemiştim hayatı diye, hakikaten öyle. Hayat geldi, yirmilerimin başında boğazımda bir yumru, hevesim kursağımda ve bir sürü hayal kırıklığıyla beni bir başıma bıraktı gibi hissediyorum çoğu zaman. Yani tabii, çok kocaman bir cümle oldu bu ama bundan çok da farklı değil hissettiklerim ve inanın benim olduğum yerden manzara uzun zamandır pek de tatmin edici değil. Ben böyle verimsiz, plansız, savruk yaşayacak en son insandım halbuki. Ben büyük adam olması gereken, en azından olmak yolunda, olabilme çabası içinde bir insan olacaktım güya. Büyük adam olamasam bile ucundan kenarından bir şeyleri başaracaktım eskisi gibi. Ben hiç böyle olsun diye yola çıkmamıştım. Sanki bu son birkaç yıldır ben ben değilmişim gibi. Şu anki olduğum insanı küçüklüğümle hiç bağdaştıramıyorum. Ben oyum, o küçüklük halimim hala içimde bir yerlerde ve bunu biliyorum, hala bile, bu saçma sapan geçen yıllardan sonra bile bunun farkındayım, ama şu anki vaziyetim küçüklük halimin devamı değil. Asla değil. Çok tuhaf. Cidden. Nasıl bu hale geldim,  hangi ara bambaşka birine dönüştüm hiç anlayamıyorum. Sanki bir sabah kalktım ve her şey berbat oldu gibi hissettiriyor şu yaşadığım son yıllar. 

Oysa ben bayağı da başarılı, parlak bir öğrenciydim. Dershaneden dershaneye, denemeden denemeye geçiyordu günlerim hep. Okulda dereceye giriyordum habire, sonra resim, şiir ne buldumsa yarışmalara katılıp irili ufaklı ödüllerle de mutlu oluyordum işte. Sonra bir şeyler oldu, lise ve devamında film koptu, verdiğim kararlar ayağıma dolandı. Onları çözmekle uğraşırken daha da dibe battım ve sınava girme düşüncesi bir yana, artık ders çalışmaya çalışırken bile ciddi kaygı sorunları yaşadığımdan çok zor verim alabiliyorum, sonra da yüzleşmekten korktuğumdan ikinci günü göremeyip bırakıyorum. Yani aslında dönem dönem psikiyatrla kaygı sorunum için konuşma teşebbüsüm oldu, bir iki kez gittim de. Gerçi bu ders çalışma muhabbeti için değil de, genel kaygı için gitmiştim. Neyse işte, bir türlü kendimle yüzleşip de hiçbir şeye başlayamıyorum yıllardır. Hep bu ben değilimlerle, savruk, başıboş hallerimle geçiyor yıllar. En azından hala sadece yirmi bir yaşındayım. Ama bu kadar aptalca yaşamasaydım ki bunu ben seçmedim aslında, bir şekilde buraya sürüklendim diyelim, boynum bu kadar ağrımazdı muhtemelen. Oturup durmaktan arada belim de ağrımazdı. Tüm her şeyi boşverip, her şeyden kaçıp bütün hayatımı ekranlara sığdırmasaydım gözlerim de bozulmamış ve bu kadar kurumamış olacaklardı. Ve evet, muhtemelen çoğumuzun yaşadığı şu karpal tünel saçmalığı da zaman zaman canımı sıkmamış olacaktı. Tırnak kenarlarımı deli gibi kemirip durmayacaktım bu kadar belki ki maalesef bu da lise hazırlık dönemlerinden kalma bir başka saçmalık... Ki bu lanet alışkanlık bence karpal tüneli de azdırıyor. Neyse. Düşündükçe daha neler neler çıkıyor da... İşte bu yüzden ben de şimdilik düşünmeyi bırakıyorum bunu. 




Şu yazımdaki paşa kızı, ben neden sen olamadım ya... :') Neden o kocaman, hayat dolu, patırtısı gürültüsü bitmeyen o güzel konakta, doğu ve batı sentezinin ruh doyuran ikliminde büyüyemedim... O kocaman, kalabalık aile sofraları, kibar beyler, paşa kızları, haremlikler, selamlıklar, ortasında süs havuzu olan o güzel avlular... Her gün sıradan bile olsa, ki o huzurlu sıradan günler ne kıymetlidir, yaşanmışlıklarla doldurulacak acı tatlı yeni günlere uyanmak... Bense maalesef, potansiyelli ama yüzleşmekten korkan, hep kaçan, savruk, başına buyruk, kafama göre güzel, geniş bir çevrem de hiçbir zaman olmadığından firsatları çoğunlukla kaçıran, evin büyümemekte ısrarcı, sık sık odasına kapanıp başka dünyalarda yaşayan küçük kızı oldum. Eğer o paşa kızı olsaydım bu saçma sistemin beni bir şekilde buraya sürüklediği yerde olmayacaktım çok büyük ihtimalle. Başımda pervane mürebbiyelerim, sonra ellerini öptüğüm kıymetli hocalarım olacaktı. Böylesi bir depresyona ne gereğim olacaktı ne de fırsatım. Yaşayıp gidecektim işte bu kadar çok üzülüp düşünmeden, doyurucu bir hayatla. Bu kadar çok yalnız da kalmayacaktım hiç. Zaten insan en çok, çok yalnız kaldığında sapıtıyor. Beyin güdülenemeyince önce kendine, orada işler ters tepince de malayaniye sarmaya başlıyor hakikaten. Kaliteli bir çevre çok büyük bir nimet o yüzden. Ve aslında hala kaliteli kalmanızın da en büyük nedenlerinden.

Daha önce de bahsetmiştim, en büyük motivasyonum dualarımızı duyan yüce Rabbe olan inancım ve tüm yara berelerimizi iz bırakmadan geçirebileceği, dualarımızı kabul edebileceği, diye. Sonuçta hala daha sadece yirmi bir yaşındayım. Ve sonuçta hatalarımız dahi, iyi kötü yaşadığımız her şeyde bir hayır, bir sebep var elbet. Genç yaşlarına ciddi falsolarla başlayanlar ileride çok daha başarılı oluyordu sanki hem, değil mi, onca başarı hikayelerini, o bizi gazlayan zero to hero hikayelerini boşuna mı okuduk o kadar. Ben de o yüzden sil baştan başlayacağım bakalım İnşallah, yeniden ve tüm bu çuvallamalarıma rağmen, ahaha :D Ne kadarı olur biter bilemiyorum ama aklımda fena olmayan şeyler var, burada da paylaşırım İnşallah debelenmelerimi bakalım. 

Bu yazıyı da kafamda bir şeyleri oturtmak ve geçmişe bir veda niyetine yazdım. 



Bu şarkının sadece nakaratını sadece bu kadından dinlemeyi seviyorum. Tatlı tatlı avutuyor sözleri. Ve tasavvufi bir şeyler saklı gibi sözlerinde. Dinleyin bakalım bir :)


Yorumlar

  1. son yazıma baksan yaa :) gelcem yinee :)

    YanıtlaSil
  2. Her gün, her ay, her sene ve hatta her saniye daha çok şey öğreniyoruz, sanırım hayat böyle bir şey. Keşkeler, amalar, acabalar...
    Allah hayırlı , güzel ve doğru bir hayat yaşamayı nasip etsin inşallah.

    YanıtlaSil
  3. Zero to Hero öykülerine konu olasınız inşaAllah... :)

    YanıtlaSil
  4. ayy arada spam a da baksan yaa :)

    YanıtlaSil
  5. heeeey nabıyoruuz eveeet geçmişi bırakıyoruuz olumsuz düşünceleri iptal ediyoruz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yess. Ve son yazıma gelsenizee, şeker anılarımı anlattım :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çocukluk aşklarına övgü

Rochester sayıklamaları ve çocukluğa dair

Chick flicklerden kopamamak, Freaky Friday