Rochester sayıklamaları ve çocukluğa dair



Küçük bir kızken beyaz tüplü bilgisayara cd'yi takıp büyük bir heyecanla izlemiştim Uyuyan Güzel'i, bu sahneyi de hiçbir zaman unutamamıştım. Çünkü favori prensesimin hemen hemen konuştuğu tek sahne, üstelik prensle. Ve elbette birlikte söyledikleri, hikayenin ruhunu üfleyen o eşsiz şarkı. Özellikle sonda, koro girerkenki uzak çekim dans sahnesi beni her seferinde büyülemeye devam ediyor. 




Jane Eyre, yine çocukluktan kalan ve şimdiye uzanan bir hatıra. İlkokul yıllarında sabah okula giderken yol üstündeki kırtasiyeden kitap alırdım okuduklarım bittikçe, Jane Eyre'nin de kapağını beğenince çocuklar için olan kısaltılmış versiyonunu almıştık babamla. Sonra bir çırpıda, çok çok severek ve beğenerek bitrmiştim kitabı, o zamanlar benim için fazlasıyla girift bir hikayeydi ve Rochester oldukça göz kamaştırıcı bir adamdı çünkü. Eh, o zamanlar, parmak kadar halimle Mehmet Aslantuğlu o meşhur Hanımın Çiftliği dizisinin nasıl fanatiği olduğumu düşünürsem bu benim için gayet normaldi de. Ki zaten biraz düşününce Mr. Rochester ile ortak yanları yok değil bizim Muzaffer Bey'in. 

Nerede kalmıştık, şöyle ki ikinci sınıfta elime aldığım gibi bitiriverdiğim Jane Eyre'den çok etkilenmiş ve o zamanlar liseye yeni başlamış olan ablama okuması için yalvarmıştım. Ablam da pek oralı olmayınca en sevdiğim kitabı kişisel hırslarım uğruna parçalamıştım. Okumazsan ben de yırtıyorum o zaman, artık istesen de okuyamayacaksın mesajı -püü bana- vermeye çalışmışım sanırım, ama olan yine bana olmuştu aslında, en sevdiğim kitabımı kendi ellerimle mahvetmiştim. :') 

İşte, Charlotte Bronte'un bu meşhur gotik romanıyla ilk karşılaşmamız tam olarak böyleydi. Oldukça trajik ve bir o kadar da dramatik bir sonla ayrılmış olsak da elbette bu romanın peşini bırakmayacaktım. Lise yıllarında Antik Batı Klasikleri'nden tam metnini edinip bir gecede soluksuz bitirmiştim. Okurken sanki ben Jane Eyre olmuştum, o yatılı okuldaki soğuk ve karanlık günler, Thornfield Hall'deki mürebbiyelik yılları, ve nihayet her şey yerli yerine oturdu derken Bertha Mason vakası. Sonra pek tabii rahibe ruhlu kızımızın gururdan geberiş, alıp başını gidiş, sokakta geçirilen o yapayalnız gece ve hoşgeldin kayıp akrabalar, hoşgeldin miraslar. Yakışıklı ama tutkusuz, ölüden hallice ruhlu toy ve misyoner kuzenden evlilik teklifi. Mr Rochester gibi bir adamdan sonra haliyle, işin doğası gereği reddedişler, iç çekişler. Ve nihayet geçmiş günlerin hatrına Thornfield Hall'e ayağının tozuyla bir uğrayıvermek, ve malikanede yaşanan o korkunç trajediyi öğrenmek. Üzülmek ve daha çok üzülmek, çokça pişmanlık duymak ama yine de günün sonunda, perişan hale gelmiş ama gözümüzde karizmasından hiçbir şey kaybetmeyen çolak ve âmâ sevgilinin -kör demeye yüreğim elvermiyor, zavallı Rochester- kollarında hikayeyi tamamlamak. Ah kıt akıllı Jane, gereksiz titizliklerle adamı yarı yolda bırakmasaydın bu görkemli adam böyle perişan, zavallı hallere düşmeyecekti. Evet hepsi Jane'in suçu. Zavallı Rochester. 

Neyse işte, bu feleğin çemberinden geçmiş, fingir fingir ama bir o kadar gizemli, sırlarla dolu, şehirden uzakta kocaman, kasvetli bir malikanenin sahibi olan karizmatik salon erkeğimiz, yani Mr. Rochester, romanda çirkince tasvir edilmişti ama olsundu, zaten çirkin karizması diye bir şey de vardı sonuçta. Derken bbc edebiyat uyarlamasında çiçek gibi bir adam, yani Toby Stephens canlandırıyor olunca, hem de müthiş bir performansla, hayal dünyamın Rochester'ı diziyi izlediğimden bu yana o oldu. Canım Rochester. Eminim gerçek olsaydı beni görünce arabesk ruhlu bayık Jane'in yüzüne bile bakmazdı. Geceleri kapımda yatıp 'bunca letafet çünkü sende var, beyaz gerdanında bir de ben gerek' diye sayıklardı.




Ve belki de bazenleri başka türden dizelerle gelip 'arzı hâl etmeye cânâ seni tenhâ bulamam, seni tenhâ bulacak kendimi asla bulamam' diye sayıklamaya başlardı aşkından yerlerde yuvarlanırken. Aman yok vazgeçtim bu değil, çünkü Rochester fırlama bir adam, bu dizeler onun için fazlaca masum kalırdı. Aklınca muzip kelime oyunlarıyla aklımızı çelecek ya. Yemezler. 

E tabii ben bu numaralara kanmayıp yüz vermeyince Ferit misali damlara da çıkardı bu, burnundan kıl aldırmayan, o koskoca burjuva adamcağızın düştüğü hallere başta bıyık altından gülen, sonra da yüreği el vermeyen yufka yürekli paşa babacım da 'bir bakıver şu deliye de kendini atmasın manyak' diye beni tembih ederdi. Eh, hikayenin sonrasını hepimiz biliyoruz zaten, iyilik güzellik.







Yorumlar

  1. ha haaa çok şeker yazı bu yaaa :) uyuyan güzel, jane eyre, rochester, ferit, en sevdiklerim benim deee :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Thank youu efenim, saykodelik bir çalışma oldu bu sefer :D

      Sil
  2. kitabı yırtman da çok tonikti :) eskiden komik diyemiyodum daa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaşarken değildi ama şimdi bence de çok tonik kikikiki :)

      Sil
  3. Çok şeker gerçektennnnn. Paşa kızımız Avrupa burjuvazilerine gelin mi gitti şimdi aboooo! Ama evet, Jane'in suçu!
    Kitabı yırtma olayı ahh trajikomik :'( Kardeşim okudu diye günlüğümü yaktığım geldi aklıma :/ Aman zaten aşık olduğum matematik öğretmenimden bahsedip duruyordum, öyle bir şeyin var olmaması daha doğru olurdu :D
    Uyuyan Güzel'in favori premsesin olduğunu bilmiyordum. Şöyle bi düşününce onun hayatına özenmedim diil :D
    Yazılarını okurken çok romantik alemlere dalıyorum, çok hoş <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay sorma, elin karanlık geçmişli gothic aristokratina yem oldum bu sefer lmao :D ama cık, paşa babam Rochester beyefendiciiim müslüman olmadan hayatta vermez beni yaban ellere :D Şehadetini getirsin bizimkilerin elini öpsün o zaman başka ahshshshsj
      Çocukken çoğumuz deliydik de büyüyünce biraz akillandik bari lol kitap defter yakmadim hiç ama az daha balkonu yakıyordum bir sefer :D
      Teveccühünüz Sevda hanimcigim, okuyan güzel gözlerinizden öpüyorum 🥸🤍

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çocukluk aşklarına övgü

Chick flicklerden kopamamak, Freaky Friday