Bolu, bir kitap ve hissettiklerim


Geçen yıl aynı yerde Ruth bitmişti, Salome'dan. Bu yıl da yine aynı balkonda, buz gibi dağ havası kapalı pencerelerden sızarken adına vurulup aldığım bu kitabı bitirdim. Bolu hakikaten alabildiğine soğuk oluyor bu aylarda. Ve ben ne zaman buraya gelsek inatla, o demir gibi soğuğa aldırmadan hırkama sarınıp balkonda okuyorum kitabımı. Çay kahve falan da ayarlıyorum bir şeyler. Sonra da en fazla yarım saat dayanıp salona kaçıyorum yine. Hayır Bolulu değiliz, termal suları için geliyoruz bu şehre. Bizim ailede kaplıca tatili kendimi bildim bileli bir gelenek. Küçüklüğümde, babamın iş arkadaşlarından samimi olduğumuz ailelerle toplaşır aynı zamanda giderdik Kuzuluk'a, Armutlu'ya falan. Çok şenlikli olurdu bu toplaşmalar. Bol bol çay kahve içilen, monopoly, okey oynanan, go karta, çarpışan arabalara binilen, hep birlikte mangala, sonra alabalık yemeye gidilen, çocukların arasından en çok kafamın A. ile uyuştuğu ve birlikte delilikler yaptığımız, S. denen kızın şımarıklığı zaman zaman içimi sıksa da, A. ile onu yaşının küçüklüğüne verdiğimiz uzak geçmişteki o on beş tatiller. 

Ve evet, şimdi A. kocaman adam oldu, makine mühendisliğini bitirmek üzere. S. çocuk gelişimi okuyor, ama aslında planı okul bitince babasını referans olarak gösterip hostes olmak. 
Benimse ne yaptığım belli değil. Ahahaha. Bölümü beğenmedim, yeniden sınava gireceğim falan, yaşım da ilerledi bu arada, akranlarım mezun oluyor artık. :D Neyse işte, bulacağız bakalım yolumuzu İnşallah. 

Ama günün sonunda, pek öyle görünmese de kariyer mevzularını ben de düşünüyorum tabii. Bizim aile dedemden bu yana havacılık kökenli olduğu için, benim de niyetim o yönde gibi. Kendimi uluslararası bir şeylerin içine atmak istiyorum hep, o olmazsa Trt World'de çalışırım mesela. Onlar da zaten bekliyordu beni, lmao :P

 .


Bitirdiğim kitap da, hakikaten tam bana göreydi. Şirin şeker bir şey, acı tatlı. Kısa kısa anlatılar şeklinde, depresif fransız dedemizin bir çırpıda bitirilen mini mini bir melankoli kitabı. Serrose'den görmüştüm bu kitabı önce, ismini okuduğum gibi bir köşeye yazdım. Arka kapaktaki alıntı da yakalayınca beni, tamam dedim. Ahaha. Tamam falan demedim tabii, ama arkadaki alıntı güzel. Ben de bir şey alırken kargo ödememek için attım sepete. Eve gelip de sayfalara şöyle bir bakınca, anlatı olduğunu farkedince sövdüm birazcık. Boş kağıda mı para verdim diye. 

Genelde böyleymiş ama. Dedemiz öyle diyor, okuyucular kızıyormuş hep bu kadar az şey yazdığı için. Para boşa gidiyor diye. Siz yine de bir şans verin. 
    Çünkü bence boşa gitmiyor. 

'' Seksen yıl sonra artık bekleyecek sabrım kalmadı. Daha yola çıkmadan varmak istiyorum. Her şeyin hemen olmasını istiyorum ama hiçbir şey olmuyor. Sürekli bekleme halindeyim; bir mektubu, çalmayan bir telefonu, geç kalan birini bekliyorum hep; hiç huzurum kalmadı. '' diyor arka kapakta, Jean Louis. 




Bolu küçücük, şirin bir şehir. Şehrin manzaralarına bakarken, yaşamak ne kolay göründü bana bir anlığına. Eczane, hastane, veteriner, market, okul, optikçi... Hepsi yan yana. Ne derdin varsa bunlardan birine git, gör ihtiyacını, sonra da yallah bakalım eve. Sade bir soğuğu var, o da eve girince geçer. 

Keşke bu kadar kolay görebilseydik her şeyi diyorum bazen. Bir çocuk sadeliğinde yaşamak hayatı, bizim gibiler için hiç de kolay bir mevzu olmasa gerek. 

E sonuçta biz karmaşık mahluklarız. Keşmekeşlerdeyiz hep. 

''Melek, bilgisiyle; hayvan da bilgisizliğiyle kurtuldu. İnsanoğlu bu ikisi arasında keşmekeşte kaldı.''

Ne güzel söylemiş hazret.

                                                                                                                 .
                                                                               


İnsan yeğen sahibi olunca çocuklarla daha çok empati kurmaya başlıyor sanırım. Bugün de kültür merkezinde bu manzarayla karşılaşmak kalbimi kırdı biraz. Elden kayıp giden bir uçan balon o küçücük yüreklere ne kadar acı verir. Dilerim hayattaki en büyük üzüntüsü bu olsun miniğin. 

Sonra da işte aklıma Filistin'deki çocuklar geliyor. Kahroluyorum..
Ne zor bir yer bu dünya. İnsanın yüreğine ağır gelen ne çok şey var. Keşke dünyadaki tüm çocukların en büyük derdi ellerinden kaçan uçan balonları olsaydı.

Öyle işte.

Yorumlar

  1. Amin 🤲 💔
    Şu kariyer mevzusu, al benden de o kadar. Bekleyecek vaktimiz kalmadı artık ama ne bi telefon çalıyor ne de bi zil 🤧
    Allah sonumuzu hayreylesin ve kariyerimizi de tez eylesin (yüksek lisans tezi diil XD , tez vakitte olacaksa o da olabilir tabi hehe)
    Geleneksel kaplıca tatilleriniz çok şirinmiş 💕💕

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Amin Sevdam 🤲💝 Hakikaten çok keyifliydi, o yılları özledim 🥲

      Sil
  2. ayyy kaplıca mııı :) hermann hesse in romanı var, kaplıcada bir konuk, ordan biliyoms :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay ben bakayım bir o kitaba, ismi beni çağırıyor resmen :)

      Sil
  3. Kitaplar ve kaplıca :)
    Ne hoş.
    Selamlar,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaplıca hep çok sevdim, kitaplar hepimiz seviyoruz :) Aleykümselam

      Sil
  4. Kitabın adı benim de hoşuma gitti. Roman değişmiş mi dedim ben de :) Ama madem ki kendini okutuyor, okunur o zaman :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet tatlı düşündürücü kısa pasajlar :) Bir çırpıda bitirmelik kahve yanı kitabı :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çocukluk aşklarına övgü

Rochester sayıklamaları ve çocukluğa dair

Chick flicklerden kopamamak, Freaky Friday