Kürkçü Dükkanı

 Yine ben. Kürkçü dükkanına dönen tilki gibi her seferinde blog açıp kapatıyorum. Kimilerini uçuruyorum, kimilerini arşivliyorum. Geçen yıl binbir emekle tam da istediğim gibi bir blog oluşturmuştum, yazı puntolarından tut yanda akan sevdiğim animelerden, filmlerden falan derlemelere kadar. Sonra o kadar evim gibi hissettim ki o bloğu, durup durup giriyordum, yazılarımı inceliyordum falan. Sonra bu denli bağlanmak beni rahatsız ettiği için gözümü kırpmadan sildim bir gün. Dahası blogumun dini bir yönü de olsun istiyordum, ama o bloğu bunun olması için sanki fazlaca süsleyip boyamışım gibi geldi. Dizi film anime webtoon çizgisinde ilerliyor gibiydi her şey. Hal böyle olunca ben de oturdum sildim. Bari arşivleseydim, yok tabii nerede...

Benim hayatı yaşayış biçimim de bloglarla olan ilişkimden çok da farklı değil. Kepenkleri indirip kapatıyorum hep. Yeni defterler alıp, ilk yarısını özenle doldurup fırlatıp atıyorum sonra. İçimi sıkıyor bir şeyler. Kafamda oturmuyor, bana iyi gelmemeye başlıyor, ya da iyi geldiği kadar rahatsız da ediyor sanki... Bu haller bende yeni değil, oldum olası böyleydim. Şimdi de yirmilerimin ilk yarısından, akşam yürüyüşünde yediği rüzgardan boynu tutulmuş, sabah severek başladığı dizinin devamı sıkıcı gelip bırakmış, -eh, bu karakterde birinin sezon sezon bölüm devirmesini beklemiyordunuz herhalde :D -üstüne bir de çok da uzak sayılmayan bir zaman diliminde bölümü bıraktığımdan sınava başka bir bölümden hazırlanmaya artık eni konu başlaması gereken bir halde yazıyorum bu satırları. Bunca kafa karışıklığı ve ne yapacağını bilememe hallerinden sonra, öyle ya da böyle yola devam diyip yeniden başlıyorum.


 Bismillah..


Belli mi olur, olur da bu bloga ulaşanlar falan olursa, çünkü benim ulaştırma çabam olmayacak, fazlaca özel burası, eh, iç dünyanızı sere serpe yazarken çokça okunmak gibi bir kaygısı da olmuyor insanın. Eh, ne diyorduk, şaka maka bundan sonra epey bir kararlıyım. Tutacağım işlerin ucundan. Buralara da tutma çabamı aktaracağım işte. Günün sonunda hayat bir yarışma değil bir yolculuk. Herkes nasibi ve çabası yönünde buluyor bir yolunu. Biz de buluruz bakalım evelallah. XD



Bir de, bu hayatta bırakmadığım, daha doğrusu bırakamadığım bir şey varsa o da yazmak yahu. İhtiyaç resmen, vallahi bak. Bir film izlerim eleştirip yorumlamak, karakterleri çekiştirip onları kafamın içinde bir yerlere oturtmak isterim kendi içimde. Hal böyle olunca da hooop, yazarım. Günliüğüme, bir de bloglara. Ya da gider arkadaşlarıma fotoğraflı falan, şöyle kallavi bir yorum yazarım, telefondan.

Yeni başlangıçlar yaptğımda zaten Allah'n emri. Gidişatı yorumlamak, bir de o yeniliğin verdiği heyecanla karalarım bir şeyler. Yazmak güzel şey. İç dünyası derin, karmaşık ruhlu insanlar çekiliyor bir şekilde. Bu havada asılı kalan düşünceleri anlamlandırma çabası bir nevi. İp yumağını çözme çabası. Çözdükçe farketmeden düğüm de atıyoruz falan, sonra dur bir de onlarla uğraş. Ama olsun, güzel şey yazmak. 

Bugün bunları yazdım, yarın ne gelir bilmiyorum. Hangimiz biliyoruz ki ?
Eh, hiçbirimiz, tabii...
Yarın ne gelir, ne gider, günler bizi oradan oraya savurup dururken dünü bugünü yarını bile kalmıyor gibi. Tek bildiğimiz şeyi yapıyoruz hepimiz. Kaldığımız yerden devam ediyoruz, öyle ya da böyle.
Nerede kalmıştık ?





Yorumlar

  1. ayyyyyy aaaaaaa oooooo :)

    YanıtlaSil
  2. Yazmaya devam o zaman :) Hoş geldin :)

    YanıtlaSil
  3. ya hadi dilediğin bir bölümde heyecanla keyifle okuuuu :) yaşadığın şeyler normal yanii sen normalsiiiin :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet bence de, yirmili yaşları deneme yanılma tahtası olarak görüyorum zaten ehehe :) Böyle böyle büyüyeceğiz ve kendimizi kesfedecegiz <3

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Çocukluk aşklarına övgü

Rochester sayıklamaları ve çocukluğa dair

Chick flicklerden kopamamak, Freaky Friday